Bilim adamları buna narsistik kişilik bozukluğu da diyor. Ancak benim burada sözünü etmek istediğim narsizm gibi patolojik vakalar değil, daha hafif ve doğal kabul edebileceğimiz psikolojik eğilimler. Zira narsist kişi, benliğinin derinliğinde değersiz olduğunu düşünmez, tabii olarak üstün ve ayrıcalıklı olduğunu düşünür. Halbuki benim bahsedeceğim kendini olduğundan daha değerli gösterme çabası sırf kendini üstün görmekten değil, pekala bir eziklik psikolojisinden de ortaya çıkabilir.
Her
insan, insan olduğundan ötürü değerlidir. Değer kelimesiyle ifade etmek
istediğim yanlış anlaşılmasın. Benim anlatmak istediğim bağlamda “değer” kelimesi,
beğeniye şayan veya yetenek, zeka veya sosyal statü gibi hususlarda üstün
olmayı ifade ediyor. Yani yazıda geçen değerli kelimelerinin yerine takdir
edilesi, zeki, yetenekli, güzel, yakışıklı ve benzeri şeyler koyabilir ve bu
şekilde düşünebiliriz.
İlk paragrafta belirttiğimin
aksine benim gibi kendini olduğundan değersiz gösterme eğiliminde olanlar bunu
tevazu sahibi olmak gibi yüksek etik değerlere bağlamayı severler. Tevazu
sahibi olmak tabii ki bir erdemdir fakat gerçek anlamda mütevazı insanlara
rastlamak da pek zordur. Yani narsizmden bahsetmediğim gibi alçakgönüllülükten
de bahsetmiyorum. Bu ikisi konumuz dışında kalıyor. Şunu da eklemek isterim ki
aşırı tevazunun kibir göstergesi olduğu söylenir. Zira bu tevazunun temelinde
yüksek etik değere sahipmiş gibi gösterişte bulunma, veya övülme isteği
yatabilir. Yani kendini olduğundan değerli veya değersiz göstereni ne övmek ne
de yermek amacım. Zaten haddime de değil.
Bu
bağlamda düşüncelerimi somut ve olgusal bir düzleme oturtmaya çalıştım. Gerçek
değerimi "X" olarak ifade ediyorum. Kendimi “X - 5” değerinde
olarak göstermek istememde ne gibi bir maksat olabilir bunu düşündüm. Bunun
öncelikli sebebi, beklentileri karşılayamama korkusu sanırım. Beklentiler beni
altına alır ve ezer. Bu yüzden karşımdakinde beklenti yaratmamaya özen
gosteriyorum galiba. Bunu riske girmekten kaçınma olarak da tanımlayabilirim.
Bununla birlikte düşük beklentiyle beni kabul eden muhatabıma gerçek
potansiyelim olan “X”i gosterirsem ne ala, onu etkilemiş ve kendime bağlamış
olacağım. Ancak “X” olan değerimi başta göstermediğimden, ilk intibada “X - 5”e
razı olmayanlar tarafından kabul görmeyip silinme ve görmezden gelinme
ihtimalim pek yüksek. Bu durumda çoğu kişi gerçekte “X” değerinde olduğumu
bilmeyecek ve benim de gösterme fırsatım sonsuza kadar kaçmış olacaktır.
Benim aksime olarak yine “X” kadar değere sahip bir başka kisi, “X + 5” olduğuna dair bir izlenim bırakmaya çaba gösterirse, ikna ediciliğine de bağlı olarak pek çok muhatabı tarafından ilk anda kabul görecek veya şansa sahip olacaktır. Fakat daha sonra gerçek değeri olan “X”, eninde sonunda fark edildiğinde, beklentisi karşılanmayanlar bir hayal kırıklığıyla beraber büyük ihtimalle bu kişiden vazgeçecektir. Yani kendini olduğundan daha değerli gosteren kişi başta pek çok şans elde edecek fakat pek azında istikrarı veya tam anlamıyla kabul edilmeyi sağlayacaktır.
Bunu basit bir örnekle somutlaştırarak izah etmek gerekirse: bir kişi eksik olan bir futbol takımının, oyuncu aramakta olduğu farzedelim. Futbol becerisi eşit düzeyde ve ortalama olan A ve B için olayı ayrı ayrı ele alalım.
A
ortalama bir oyuncu olmasına rağmen, kendisine gelen tekliflerde kötü
oynadığını söylerse, büyük ihtimalle takıma alınmayacaktır. Yani on
takımdan dokuzu kendisini reddedecek, biri kabul edecektir. Kabul eden bir
takım, A'nın kötü olduğunu kabullenmiş ve beklentisi düşük olduğundan, A'nın
ortalama oyunu takımı tatmin edecek, beğeni görecek ve %90 ihtimalle takımın
istikrarlı oyuncusu olacaktır. Diğer 9 takım belki ortalama oyuncuya bile
razıydı, fakat A kendini olduğundan daha değersiz göstererek asla onlara
kendini gösterme şansına sahip olamadı.
B
ise aksine gelen tekliflere iyi oynadığını söyleyerek, on takımın dokuzunda
şans bulacaktır. Fakat beklentisi B'nin iyi oyuncu olduğu yönünde olan
takımlar, ortalama bir oyuncu olduğunu görünce büyük ihtimalle B'yi
beğenmeyecek ve ona bir şans daha vermeyeceklerdir. Tabii ki B başta bıraktığı
intibanın yardımıyla bulduğu fırsatları elinde tutmayı başarabilir, iyi kötü bu
şansı koruyabilir. Ben B'nin oynadığı takım başına istikrarlı olma şansını %10
olarak değerlendiriyorum.
Bu
bağlamda başta da ifade ettiğim gibi, birini diğerine üstün tutmak maksadında
değilim. Anlatmaya çalıştığım üzere ikisinin de kendini beğendirme şansı son
tahlilde %90 çıkıyor. A veya B olmak yalnızca bir tercih meselesi. Ben A olmayı
tercih edenlerdenim, nedenini bilmiyorum; belki zamanla bu da değişebilir.
Belki de kendi küçük dünyamın tek kralı olmak istediğimdendir...
Peki
ya siz hangisi olduğunuzu hiç düşündünüz mü?
Not:
Bunun muhakkak ki bir orta yolu da vardır, ancak onu ben tahlil edemedim. Eden
olursa benimle de paylaşsın, beklerim.