19 Mart 2015 Perşembe

Kendini Olduğundan Daha Değerli Gösterme Sanatı


            Bilim adamları buna narsistik kişilik bozukluğu da diyor. Ancak benim burada sözünü etmek istediğim narsizm gibi patolojik vakalar değil, daha hafif ve doğal kabul edebileceğimiz psikolojik eğilimler. Zira narsist kişi, benliğinin derinliğinde değersiz olduğunu düşünmez, tabii olarak üstün ve ayrıcalıklı olduğunu düşünür. Halbuki benim bahsedeceğim kendini olduğundan daha değerli gösterme çabası sırf kendini üstün görmekten değil, pekala bir eziklik psikolojisinden de ortaya çıkabilir. 
            Her insan, insan olduğundan ötürü değerlidir. Değer kelimesiyle ifade etmek istediğim yanlış anlaşılmasın. Benim anlatmak istediğim bağlamda “değer” kelimesi, beğeniye şayan veya yetenek, zeka veya sosyal statü gibi hususlarda üstün olmayı ifade ediyor. Yani yazıda geçen değerli kelimelerinin yerine takdir edilesi, zeki, yetenekli, güzel, yakışıklı ve benzeri şeyler koyabilir ve bu şekilde düşünebiliriz.

            İlk paragrafta belirttiğimin aksine benim gibi kendini olduğundan değersiz gösterme eğiliminde olanlar bunu tevazu sahibi olmak gibi yüksek etik değerlere bağlamayı severler. Tevazu sahibi olmak tabii ki bir erdemdir fakat gerçek anlamda mütevazı insanlara rastlamak da pek zordur. Yani narsizmden bahsetmediğim gibi alçakgönüllülükten de bahsetmiyorum. Bu ikisi konumuz dışında kalıyor. Şunu da eklemek isterim ki aşırı tevazunun kibir göstergesi olduğu söylenir. Zira bu tevazunun temelinde yüksek etik değere sahipmiş gibi gösterişte bulunma, veya övülme isteği yatabilir. Yani kendini olduğundan değerli veya değersiz göstereni ne övmek ne de yermek amacım. Zaten haddime de değil.
            Bu bağlamda düşüncelerimi somut ve olgusal bir düzleme oturtmaya çalıştım. Gerçek değerimi "X" olarak ifade ediyorum. Kendimi “X - 5” değerinde olarak göstermek istememde ne gibi bir maksat olabilir bunu düşündüm. Bunun öncelikli sebebi, beklentileri karşılayamama korkusu sanırım. Beklentiler beni altına alır ve ezer. Bu yüzden karşımdakinde beklenti yaratmamaya özen gosteriyorum galiba. Bunu riske girmekten kaçınma olarak da tanımlayabilirim. Bununla birlikte düşük beklentiyle beni kabul eden muhatabıma gerçek potansiyelim olan “X”i gosterirsem ne ala, onu etkilemiş ve kendime bağlamış olacağım. Ancak “X” olan değerimi başta göstermediğimden, ilk intibada “X - 5”e razı olmayanlar tarafından kabul görmeyip silinme ve görmezden gelinme ihtimalim pek yüksek. Bu durumda çoğu kişi gerçekte “X” değerinde olduğumu bilmeyecek ve benim de gösterme fırsatım sonsuza kadar kaçmış olacaktır. 

            Benim aksime olarak yine “X” kadar değere sahip bir başka kisi, “X + 5” olduğuna dair bir izlenim bırakmaya çaba gösterirse, ikna ediciliğine de bağlı olarak pek çok muhatabı tarafından ilk anda kabul görecek veya şansa sahip olacaktır. Fakat daha sonra gerçek değeri olan “X”, eninde sonunda fark edildiğinde, beklentisi karşılanmayanlar bir hayal kırıklığıyla beraber büyük ihtimalle bu kişiden vazgeçecektir. Yani kendini olduğundan daha değerli gosteren kişi başta pek çok şans elde edecek fakat pek azında istikrarı veya tam anlamıyla kabul edilmeyi sağlayacaktır.
            Bunu basit bir örnekle somutlaştırarak izah etmek gerekirse: bir kişi eksik olan bir futbol takımının, oyuncu aramakta olduğu farzedelim. Futbol becerisi eşit düzeyde ve ortalama olan A ve B için olayı ayrı ayrı ele alalım.

            A  ortalama bir oyuncu olmasına rağmen, kendisine gelen tekliflerde kötü oynadığını söylerse, büyük ihtimalle takıma alınmayacaktır. Yani on takımdan dokuzu kendisini reddedecek, biri kabul edecektir. Kabul eden bir takım, A'nın kötü olduğunu kabullenmiş ve beklentisi düşük olduğundan, A'nın ortalama oyunu takımı tatmin edecek, beğeni görecek ve %90 ihtimalle takımın istikrarlı oyuncusu olacaktır. Diğer 9 takım belki ortalama oyuncuya bile razıydı, fakat A kendini olduğundan daha değersiz göstererek asla onlara kendini gösterme şansına sahip olamadı.
            B ise aksine gelen tekliflere iyi oynadığını söyleyerek, on takımın dokuzunda şans bulacaktır. Fakat beklentisi B'nin  iyi oyuncu olduğu yönünde olan takımlar, ortalama bir oyuncu olduğunu görünce büyük ihtimalle B'yi beğenmeyecek ve ona bir şans daha vermeyeceklerdir. Tabii ki B başta bıraktığı intibanın yardımıyla bulduğu fırsatları elinde tutmayı başarabilir, iyi kötü bu şansı koruyabilir. Ben B'nin oynadığı takım başına istikrarlı olma şansını %10 olarak değerlendiriyorum.

            Bu bağlamda başta da ifade ettiğim gibi, birini diğerine üstün tutmak maksadında değilim. Anlatmaya çalıştığım üzere ikisinin de kendini beğendirme şansı son tahlilde %90 çıkıyor. A veya B olmak yalnızca bir tercih meselesi. Ben A olmayı tercih edenlerdenim, nedenini bilmiyorum; belki zamanla bu da değişebilir. Belki de kendi küçük dünyamın tek kralı olmak istediğimdendir...
           
            Peki ya siz hangisi olduğunuzu hiç düşündünüz mü?

            Not: Bunun muhakkak ki bir orta yolu da vardır, ancak onu ben tahlil edemedim. Eden olursa benimle de paylaşsın, beklerim. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder