Osmanlı Tarihi konusunda Türk ilim camiasında en büyük otoritelerden, Türk Tarih Kurumu'nun kurucularından merhum Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI'nın kaleme aldığı 9 Ciltlik Osmanlı Tarihi'ni iki sene önce okumuştum. Tarihçiler için bu konuda yazılmış en muteber kaynaklardan kabul edilen bu kitaplarda, o zaman okurken bana enteresan gelen bazı noktaları işaretlemiş ve küçük notlar almıştım. Şimdi dönüp baktığımda bazısı çok da enteresan gelmese de aklımda bunları bir şekilde bilgisayar ortamına taşımak vardı. Bu yüzden fırsatım oldukça, pek sağına soluna dokunmadan, olduğu gibi notlarımı aktarmak ve aynı kitaptan alıntılarla geçirmek istiyorum. Zaman buldukça bunları peyderpey yazmayı ümit ediyorum. Alıntıladığım yerleri, Cilt ve sayfa numarası olarak belirteceğim. İlgili sayfada tafsilatlı bilgi ve hangi kaynaktan alındığı yazmaktadır. Ben teferruatını göstermeyeceğim.
Birinci cildini hiçbir yerde bulamadığım bu eserin ikinci cildinden okumaya başlamıştım. Notlarım da buradan başlıyor. Bu ciltte İstanbul'un fethinden Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümüne kadar olan hadiseler anlatılıyor.
OSMANLI TARİHİ NOTLARI
*Osmanlı Devleti’nin
İstanbul’u fethetmesine karşı Papalık haçlıları harekete geçirmeye çalışmış.
Fakat Hristiyan devletlerin kendi ararlarındaki çıkar çatışmaları gibi çeşitli
sebeplerden ötürü bu başarılamamış. Bununla beraber Müslümanların hakimiyetine
giren Ortodokslar (Rumlar), Katolik olmaktan kurtuldukları için memnun
olmuşlar. Nitekim "Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz" lafı meşhurdur:
İşte
Papalar böyle tahrikat ile Osmanlılar aleyhine beyhude yere yeni bir Haçlı
Seferi uyandırmak isterlerken İstanbul’u fetheden Türkler, Şark yani Ortodoks
kilisesinin imparatorluk zamanındaki haklarını tanımak suretiyle Rumları memnun
etmişler ve onları müteaddit müzakerelere rağmen bir türlü yanaşmak
istemedikleri Garp kilisesinin nüfuz ve hakimiyeti altına düşmekten kurtararak
eskisi gibi kiliselerinin istiklalini emniyet altına almışlardı.

Filhakika Osmanlı
hükümdarı, İstanbul fethini müteakip ilim ve faziletle tanınmış olan
Gennadios’u Rumlara patrik nasbetmiş ve Patrikhaneye imparatorlar zamanındakine
muadil salahiyet vermiştir. Osmanlı devletinin bu hesaplı siyaseti bir buçuk
asırdan beri zaman zaman kiliselerin birleşmesi için Papa’ya yapılan müracaat
kapısını tamamen kapamış ve aynı zamanda Galata’daki Cenevizlilerle Galata
ahalisine de bir fermanla teminat verilmiş ve bu hareketiyle Osmanlı hükümeti
gerek Balkanlarda kendi idaresi altındaki ve gerek Mora, Sırbistan, Eflak ve
Güney Arnavutluk’taki Ortodoksları samimi olarak kendi idaresine bağlamıştır. (C. II, s.6-7)
*Fatih Sultan Mehmed,
Sırplarla yaptığı savaştan elde edilen esirlerden 4000 kadar Sırp esiri İstanbul’un
köylerine yerleştirmiş. İstanbul’un şenlenmesi için bu tarz uygulamaların başka
örnekleri de çokça olmuş. (C.II, s. 14 vd.)
*Venedik devleti,
Napoli krallığı ile rekabeti ve Papalığın siyasetinden hoşlanmaması sebebiyle
Osmanlılar ile başta sulh siyaseti yürütmüş ve ticaret anlaşmaları yapmış.
Sonradan işler değişmiş ve 1463-1479 arası Ege denizinde, Yunan adalarında 16
sene süren deniz savaşları meydana gelmiş. Bu savaşlar neticesinde
denizciliğimiz epey ilerlemiş.
*Galata, uzun
zamandan beri Ceneviz hakimiyetindeymiş. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlılar
Galata’yı Cenevizlilerin tasarrufuna bırakmamış, Galata halkına verilen
fermandan başka hiçbir şeyle bağlı olmadığını ilan etmiş. Böylece Cenevizliler
ile düşmanlık başlamış. Bunun üzerine Cenevizlilerin hakimiyetinde olan
Amasra’ya sefer düzenlenmiş ve Amasra da zaptedilmiş(1460). (C. II, s. 48)
*Arnavutların milli
kahramanlarından kabul edilen İskender Bey (Skenderbeu) öldüğünde, Fatih Sultan Mehmet’in
söylediği rivayet edilen söz dikkat çekicidir:
…hiç yılgınlık
göstermemiş, bütün engelleri önleyerek çalışmış ve bir avuç kuvvetle
memleketini Türk akınlarına karşı 25 sene müdafaa etmiştir. Rivayete göre
İskender’in ölümünü Fatih Sultan Mehmed’e söyledikleri zaman: "Hristiyanlığın
vay haline! Kılıç ve kalkanlarını kaybettiler!" demiştir.

*Eflak prensi III. Vlad, nam-ı diğer Vlad Çepeş (Cellad Vlad - Kazıklı Voyvoda - hatta Kont Drakula kurgusal karakterinin aslı olarak da bilinir) Osmanlı sarayında yetişmiş bir beymiş. Osmanlıların yardımı ile 1456’da Eflak voyvodası olmuş:
İlk zamanlarında
devlete sadık görünüyor ve her yıl haracını getirip kendisine layık ihtiramla
padişah tarafından kabul olunup hil’at ve kızıl börkle altın üsküflü serpuş
giydirilip muazzezen memleketine yollanılıyordu. Fatih Sultan Mehmed’in
Karadeniz seferi esnasında Vlad, Macarlarla anlaşıp sadakatten ayrılarak
Bulgaristan taraflarına sarkıp epey fenalık yapmış ve bunun bu hali Rumeli
muhafızı olarak Edirne’de bırakılmış olan İshak Paşa tarafından hükümete
bildirilmişti; Vlad, bu seferdeki muvaffakiyetleri tebrik ile elçi ve hediye
göndermek suretiyle devlete karşı bağlılığını göstermiş olduğu için kendisinin
bu hallerine şimdilik ses çıkarılmamış ve mecburen göz yumulmuştu; fakat pek
zalim olan ve öldürmek istediği kimseleri kazığa vurarak onların ortasında yemek
yemekten zevk duyan, rivayete göre fakirleri ziyafete davet ederek sofra
masasıyla beraber bu zavallıları yaktıran, kadınların memelerini keserek
onların yerine çocuklarının başını çaktıran ve daha bunun gibi tüyler ürpertici
facialar yapan Vlad Çepeş’in Macarlarla ittifak ettiği duyulunca hakkından
gelinmesi tekarrür etti… (C. II, s.73 vd)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder