http://registagrande.blogspot.com.tr/2015/03/baslk-bulan-mail-atsn.html
Gülümsedim, ama bu gülümsemede bulunurken yüzüne kaçamak
bir bakış atmayı da ihmal etmedim tabii. Suratındaki o anlık düşünceyi,
şaşkınlığı hissetmek istedim. Bu tam olarak konuşmaya bir sıfır ileride başlamak
isteyen insanların kullandıkları basit taktiklerdendi. Bu sayede ilk
cümlelerimi hızlı bir şekilde sıralarsam beklemediği darbeleri alan boksörler gibi
olacak ve cevap verme süresi uzayacak. Bu da bana tam olarak düşünmek için
ekstra süre verecek, ama bu sırada cümlelerimde kesinlik olmaması ve havada
kalması da önemliydi. Hatta bunları yaparken anlattıklarımın oldukça açık
olduğunu düşünüyormuş numarası da yapacaktım.
“İçinizi rahat tutun. Çoğu şeyi farkediyorum. Biz zaten sizi hep yanımızda biliyoruz ve bu sayede şu içindeki durumumuzda bile rahat hissediyoruz. Bize olan bu desteğiniz çok önemli. Özellikle de Gülçe için.”
Kabul mu etmiştim yoksa red mi? Sanırım cümlelerimden sonra tek düşündüğü şey bu. Sadece bunun cevabını aradığına adım gibi eminim. İşte beklediğim duraksama.
“Kendimi anlatabildim umarım.” Sanırım artık iyice kafası karışmıştı. Aslında direk tekrar sorabilirdi. Ama bu sorudan içten içe de korkmuyor değildim. O yüzden bu konuyu düşünmek için kendime vakit ayırmam gerektiğini farkettim. Düşünelecek ne vardı, benim kızımdı, benimle kalacaktı, ama ebeveyn olduğunuzda bu söylediklerimi daha iyi anlayacaksınız.
“İzninizle Gülçe’ye bakayım.”
“Tabii oğlum, buyur”
Suratındaki ifade tam olarak istediğim haldeydi, O da yorulmuş bu işlerden. Erkekler, erkekler… Kadınların planlarını da kendi planlarıymış gibi sürmek zorunda olanlar. Aslında bu surat kelimesi çok sert, yumruk atılacakmış gibi, yüz diyelim biz, yüzündeki.
II
“İçinizi rahat tutun. Çoğu şeyi farkediyorum. Biz zaten sizi hep yanımızda biliyoruz ve bu sayede şu içindeki durumumuzda bile rahat hissediyoruz. Bize olan bu desteğiniz çok önemli. Özellikle de Gülçe için.”
Kabul mu etmiştim yoksa red mi? Sanırım cümlelerimden sonra tek düşündüğü şey bu. Sadece bunun cevabını aradığına adım gibi eminim. İşte beklediğim duraksama.
“Kendimi anlatabildim umarım.” Sanırım artık iyice kafası karışmıştı. Aslında direk tekrar sorabilirdi. Ama bu sorudan içten içe de korkmuyor değildim. O yüzden bu konuyu düşünmek için kendime vakit ayırmam gerektiğini farkettim. Düşünelecek ne vardı, benim kızımdı, benimle kalacaktı, ama ebeveyn olduğunuzda bu söylediklerimi daha iyi anlayacaksınız.
“İzninizle Gülçe’ye bakayım.”
“Tabii oğlum, buyur”
Suratındaki ifade tam olarak istediğim haldeydi, O da yorulmuş bu işlerden. Erkekler, erkekler… Kadınların planlarını da kendi planlarıymış gibi sürmek zorunda olanlar. Aslında bu surat kelimesi çok sert, yumruk atılacakmış gibi, yüz diyelim biz, yüzündeki.
II
Bizler aklımızdaki çoğu olguyu yaşatmayı çok severiz,
herkes bir olgunun temsilini taşır hayatlarında, aslında bu onların gücünden ya
da güçsüzlüğünden kaynaklanmaz. Bu onların imrendikleri ve uygulamaya
çalıştıkları hayat hikayesinin renksiz taşlarının tamamıdır. Baskınlığının
başarısını simgeler insanlardan bu özelliği taşıdıklarını duymaları. Sizler tüm
güzel olguları taşıyın, çocuklar gibi. Güzelime de bakın nasıl oynuyor, aslında
tüm olayları hissediyor, ama verilen bu eğlence arası enerjisini harcamak
yerine kendini yenilemek olarak kullanıyor. Sizler de çevrenizdeki mutluluk
yuvalarından bunları gözlemleyebilirsiniz. Enerji kavramının ete kemiğe
bürünmüş halleridirler, halleriydik.
Burada benim şöyle bir teorim olacak. Aslında bizler ne kadar yaşlansak da aynı enerjiye sahip oluyoruz, sadece bunu tekrar eski hızında yenileyemeyeceğimizdendir ki çoğu hareketlerimiz ivmesiz ve yerli yerinde oluyor. Buna kendimizi kandırmak için olgunluk/oturaklılık gibi isimler vermişiz hatta.
Burada benim şöyle bir teorim olacak. Aslında bizler ne kadar yaşlansak da aynı enerjiye sahip oluyoruz, sadece bunu tekrar eski hızında yenileyemeyeceğimizdendir ki çoğu hareketlerimiz ivmesiz ve yerli yerinde oluyor. Buna kendimizi kandırmak için olgunluk/oturaklılık gibi isimler vermişiz hatta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder