26 Mayıs 2018 Cumartesi

Sorunumuz ve Biz

"Çalışmadanyorulmadanöğrenmedenrahat yaşama yollarını aramayı itiyat (alışkanlık) haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar."


Türkiye niçin batıyor? Bunun önünde kim durabilir? Birilerinin oyununa mı geliyoruz? Hükümet düşürmek için milletle uğraşılır mı? Yoksa bu da her başarısızlığımıza taktığımız bir kulp gibi mi? 
Yazının bu noktasında belirtmek isterim, siyasi tatmin amaçlı okumalar yapanlar yazıyı bu noktadan itibaren okumasınlar, çünkü elimden geldiğince objektifçe kendime ve kendi çevreme karşı yazılmış bir eleştiri ve çözüm önerileri barındıran bir yazı yazmaya çalışacağım.

Herkes kendince haklı. Herkes rahat, huzurlu, müreffeh bir hayat yaşama hakkına sahip. İnsan olarak kim istemez ki zaten bunu? Fakat bir adım bile fazla atan, farklı bir yola gider bu hayatta. Giden görür, gören bilir, bilen uygular, uygulayansa yeniden bu akışa girerse yeni adımlar atar ve değişir, gelişir. Yapmayansa hiçbir şey katamaz kendine, kendine katamadığı gibi çevresine de ve tüm insanlığa...

Rahat yaşamak bir arzudur ve elbette haktır dedik. Dedik ama rahat yaşamanın da yolları vardır. 

Bir örnekle düşünelim: Yemeği bile sindirmeden direkt alırsak (serum yoluyla), bu güne kadar evrile çevrile gelen sindirim mekanizmasını bypass etmiş oluruz. Bu ilk başta vücudu rahatlatabilir, fakat alışkanlık haline geldikçe yaşam kalitemiz düşmeye ve normal olandan aykırıyı kabullenmeye başlamış oluruz. Bu tembellik de sonuç olarak rahat ve sağlıklı yaşamak şöyle dursun, insanı yatağa bağlar.

Bu bireysel örneği ele alıp, tüm topluma integre edersek karşılaşacağımız sonuç ortaya çıkar. Yoksa batan bir ülke yahut toplum yoktur. Batan bireylerdir. Kolay yoldan müreffeh yaşayan her insan, öncelikle psikolojik olmak kaydıyla türlü sağlık sorunlarına maruz kalır.

Bunun ekonomik olarak en güzel örneklerinden biri de şans oyunlarıyla zengin olanlar takımıdır. Bu oyunlardan zengin olup bir anda sınıfsal sıçrama yaşayan ve ne olduğunu anlayamayan insanların geneli öncelikle oturduğu semti değiştirir. Semtini bir anda değiştiren insanlar uyum sorunu yaşar, yaşadıkları bu sorunu kimi eşini boşayarak çözmeyi dener, kimi aile üyelerinden ve eski dostlarından utanarak uzaklaşır ve başına konan "Talih kuşu" aslında ağına işemiştir fakat bunu geç farkeder. 

Türkiye 2001 krizinden çıkış için bir partiye yahut bir lidere inanıyordu. Fakat asla kendine inanmadı. 3 Kasım 2002'de tek başına gelen iktidarla birlikte bir çok şeyin değişeceğine inandı ve hatta bunu bir talih kuşu gibi gördü. 
Fakat değişen ve gelişen dünya nimetlerini kendi üretmek şöyle dursun, verimli kullanmayı bile becerebilmeyi hayal edemedi. 

Sonuçta geldiğimiz durumda acı çekenler aklını ve emeğini verimli biçimde ortaya koymayan bir millet olarak bizler olduk.

Bu sorunun çözümü bir "KURTARICI"ya bağlanamaz. Muhtaç olduğumuz kudret kendi ATP(*)'lerimizde, beyin kıvrımlarımızın arasındadır.

Yazımın başlangıcında belirttiğim ve Mustafa Kemal Atatürk'ün yıllar öncesinde söylediği cümle bizlere şiar olsun:

"Çalışmadanyorulmadanöğrenmedenrahat yaşama yollarını aramayı itiyat (alışkanlık) haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar."


(*ATP=Adenozin 3'-trifosfat, hücre içinde bulunan çok işlevli bir nükleotittir. İngilizce Adenosine Triphosphate'den ATP olarak kısaltılır. En önemli işlevi hücre içi biyokimyasal reaksiyonlar için gereken kimyasal enerjiyi taşımaktır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder