hayatı deneyimle
sonunda acı çekmek bile hiç yaşamamaktan yeğdir.
evet bu doğru. çünkü hayat, bize bahşedilen bir şey. neyin yahut kimin bahşettiği konusuna girmeyeceğim bugün. sadece hissettiklerimden bahsetmek istiyorum. o yüzden yaşamaktan korkmadan elimden gelenin fazlasını harcıyorum genelde. bazen kendimden harcıyorum hatta bunu yaparken hiç de çekinmeden ve utanmadan elimdeki avucumdaki “maddi-manevi” ne varsa seve seve, tüm içtenliğimle harcıyorum. hoşuma gidiyor çünkü yaşamak. feragat etmek bir çok şeyden hoşuma gidiyor. dışarıdan şımarıklık gibi geliyor olabilir bu dediklerim. ki evet biraz şımarıklıktır. çünkü kim ister acaba eli avucu para doluyken, hamallık yapmayı filozoflardan başka?
bu yaşamayı tercih ettiklerim beni ideallerimden, amaçlarımdan, hedeflerimden uzaklaştırıyor olabilir. ki öyledir. eminim öyledir ama bu umurumda mı? hayır değil. ben yaşamama baktım bu güne kadar. özellikle de aşık olduğum dönemler hep böyle tutkulu geçti. tutkuyla yaşamayı seviyorum çünkü. edgar allan poe’nin söylediği gibi, “umudunu yitiren telaşını da kaybeder” çünkü ve ben, telaşeli hallerimi hep cool hallerime yeğlerim. cool hallerimi yahut öyle caka satan tiplerin hiçbirini hiç sevemedim. al sırtına çantanı, yaşa gitsin o koy senin bu şelale benim anam babam. işte budur benim hayat feylesofyam. ve evet böyle yaşamak, sapiens’e aykırıdır. sapiens aşık olmasını bile bilmez ki zaten. çünkü ilerisini düşünür ve ilerisini düşünen herkes gibi, öleceğinden emindir. biteceğinden emindir her şeyin ve her adımında onun acısını sürekli yaşar. bunu yaşamakla da kalmaz, sırf bu yüzden yaşanacak her şeyden de korkar. aciz ve yalnız hissetmesi de biraz bu yüzdendir sürekli. oysa aciz de değildir ve yalnız da. ama sırf bu yüzden en güzel sevişmelerinin tam ortasında “ sana aşığım” diye bağıran bir sevgili bile onu mutlu edemez. çünkü bilir ki o sevişme de bitecektir, ve belki de hayatında ondan daha güzel bir orgazm daha yaşayamayabilir.
kahretsin ne kadar da kötü şeydir şimdi bundan daha güzelini yaşayamayacak olmak. her şeyin bir gün bitecek olması ve “külli nefsin zaikatül mevt”
sırf bu yüzden de nostaljiye daha bir önem verir. taşı toprağı kutsar, bazen bir yüzüğe bazen bir kol düğmesine bazen de bir oyuncağa yahut bir çiçeğe kıymet verir. onları pamuklara sarar sarmalar da saklar. peki bu durum neye yarar? hangi meta, o güzel günleri geri getirebilir? yaşam denilen nehirde azgın bir debiyle akan zaman, nasıl geri döner de aynı güzellikleri yaşatabilir bizlere? yapılabilir mi? imkan dahilinde mi bu sorular? fizik ne diyor buna? metafizik hiç mi bir şey yapamaz?
bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder