14 Aralık 2014 Pazar

Dilemma



Neyin iyi, neyin güzel, neyin normal olduğu algımızı, çevremiz oluşturur. Günümüz toplumunda öyle bir reklam faaliyeti var ki, realite şaşıyor. Filmlerde gördüğümüz karizmatik top modeller olmak istiyoruz. Dizilerdeki, reklamlardaki "kusursuz" kadınları arıyoruz. Dahası bunu normal, olması gereken olarak görüyoruz hem de farkında olmadan, başarılı bir algı operasyonu da bunu gerektirir zaten. Televizyonlardaki sözgelimi “bilgi” yarışmaları bile az biraz popüler olmaya görsün, bütün yarışmacıları, güzel, yakışıklı, çekici, kültürlü insanlardan seçmeye başlıyorlar. Bana çok garip gelmiştir. Bilginin yarıştığı yerde bile şampuan reklamında oynayan kişinin çekiciliğini ölçen kriterler daima daha ön planda olmak zorunda. Peki ama neden? Daha çok özenelim, daha çok tüketelim, daha çok para harcayalım diye mi? Bizi David Beckham gibi yapacak parfümleri satın alalım diye mi? David Beckham bile bizim gözümüzdeki David Beckham gibi mükemmel olabileceğini sanmıyordur.
Kitaplarda bile hiçbir zaman şişman, kısa boylu ve gözlüklü bir baş kahramana rastlamadım. Ağrıma giden bir olaydır. Ne yani örneğin şişman birisi asla ana karakter olabilecek kabiliyete sahip değil midir? Bu, görsel reklama ihtiyacı olmayan edebi metinlerde bile böyle işleniyorsa, şişman olmak ayıp mı acaba? Gözlüklü isem toplumdan kaçmalı mıyım? Boyum ortalamadan daha kısa diye kendimi kapatmalı mıyım? Homoseksüellere bir kitap bu kadar saldırıda bulunsa piyasadan toplatırlar. Ama artık doğal hale gelmiş genel kurallarımız ve algılarımız var. Bunlar ilgimizi dahi çekmez.


Küçük, sevimli, imkansız hayallerimizin realiteyle çarpıştığı noktada belki de kusuru hep bu imkansızlıklarımıza buluruz. Ah daha karizmatik, ah daha popüler, ah daha zengin olsaydım diye hepimiz düşündük. Sahi düşününce bile heyecanlandığımız o hayallere ulaşamamız için ihtiyacımız olan şeyler bunlar mıydı? Hayallerimizi şu anda yaşayan o hainler, neyi başararak buna sahip oldular, benim yapamayacağım neyi yaptılar? Belki de sadece şans meselesidir. Benim gibi hayatta şansa inanmayan, inanmak istemeyen, kendi şansını kendin yaratırsın diyen insanlar için bu çıkmaza götüren ikilemin çözümü yok.
Mükemmeli arama isteğimiz asla bitmeyecek. Fakat mükemmelliğe asla ulaşamayacağız. Bizim hayalimizi yaşayan insanlar, bizim hayalini kurduğumuz kadar sevinç dolu ve heyecanlı değiller. Arayışları sürüyor. Doyumsuzluk tabiatımızda var. İçimizdeki vahşi hayvanı eleştiren ve alaya alan içimizdeki medeni insan bizi bazen frenliyor. Fakat medeni insan kişiliğimizle de aynı şekilde dalga geçen ve "bu pozları bırak ilkel yaratık" diyen vahşi kişiliğimiz bu savaşa son vermiyor. Mutlu olmayı mümkün kıldırmıyor. Kim bilir, belki de kaç kişinin hayali olan hayatı yaşayanlardan biri de biziz. Fakat bu hayat kendi hayalimiz değil ya, onu biliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder