Nazım Hikmet Ran.
1
süleyman'a karısı telefon etti:
- konuşan ben,
ben, fahire.
tanımadın mı sesimden?
demek çok bağırdım birdenbire.
çığlık mı?
belki...
hayır,
çocuklar hasta değil.
dinle beni:
işini bırak da gel,
çabuk ol ama,
telefonda anlatamam,
olmaz.
daha kıyamet kadar vakit var akşama.
saatlar, saatlar,
kıyamet kadar.
sorma.
dinle beni...
hemen vapur bulamazsan
üsküdar'a kayıkla geç.
bir taksiye atla.
paran yoksa
patrondan avans al.
yolda hiçbir şey düşünme,
mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
alay etme kuzum.
evet kar yağacak,
evet
hava güzel.
koynuna girdiğim adam gibi
kocam gibi değil,
büyüğüm, akıllım,
babam gibi gel...
2
geldi süleyman,
fahire, kocası süleyman'a sordu:
- doğru mu?
- evet.
- teşekkür ederim süleyman.
bak işte rahatladım.
bak işte ağlamıyorum artık.
nerde buluşuyordunuz?
- bir otelde.
- beyoğlu tarafında mı?
- evet.
- kaç defa?
- ya üç, ya dört.
- üç mü, dört mü?
- bilmiyorum?
- bunu hatırlamak bu kadar mı güç süleyman?
- bilmiyorum.
- demek ki bir otel odasında.
kimbilir çarşaflar nasıl kirliydi.
bir ingiliz romanında okudum,
bu işlere yarayan otellerde
kırık küvetler varmış.
sizinkinde de var mıydı süleyman?
- bilmiyorum.
- hele düşün,
toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
- evet.
- hiç hediye verdin mi?
- hayır.
- çukulata filân?
- bir defa.
- çok mu seviyordun?
- sevmek mi?
hayır...
- başkaları da var mı süleyman?
- yok.
- olmadı mı?
- hayır.
- bunu sevdin demek...
başkaları da olsaydı
daha rahat ederdim...
çok mu güzel yatıyordu?
- hayır.
- doğru söyle bak ne kadar cesurum...
- doğru söylüyorum...
- zaten gösterdiler bana.
inek gibi karı.
belimden kalın bacakları...
fakat zevk meselesi bu...
bir sual daha, süleyman:
niçin?
- bilmiyorum...
karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.
3
süleyman'ın karısı fahire
şunları anlattı kocasına ertesi gün:
- ... dayanılmaz bir acı halindeydi
kendime karşı duyduğum merhamet
ölmeye karar verdimdi, süleyman...
annem, çocuklarım ve en önde sen
bulacaktınız karda ayak izlerimi.
bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
arka arsada bostan kuyusundan.
kolay mı?
gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
sonra kenarına çıkıp durarak
baş aşağı atlamak karanlığına?
fakat bulmadınızsa eğer
karda ayak izlerimi
sade korktuğumdan değil.
bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatılmış bir zevcenin intiharı:
komik.
niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
kime? herkese, sana meselâ.
insan, ölmeye karar verirken bile
insanları düşünüyor...
sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasıl uyursan
ondan evvel ve o varken.
dışarda kar yağmaya başladı.
bir tek gecelikle çıkmak balkona:
zatürre ertesi gün,
nümayişsiz ölüvermek.
hayır,
hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
yaktım sobamızı.
iyice ısınmak lâzım ilkönce.
ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
pencereye, kara bakıyorum:
"eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
geçen eyyamı nev baharı arar..."
babam bu şiiri çok severdi.
sen beğenmezsin.
"sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan..."
lambayı söndürmeden balkona çıktım.
"...gibi kar
düşer düşer ağlar..."
oturdum balkonda iskemleye.
havada çıt yok.
karanlık bembeyaz.
uykudayım sanki.
sanki çok sevdiğim bir insan
korkarak beni uyandırmaktan
yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
üşümüyordum.
kederim duruluyor
berraklaşıyor.
odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip şeyler düşünüyordum:
feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
ömrü bir gün süren böcekler.
gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yaşayacaklar.
insanın yüreği ve kafası var...
insanın elleri...
insan?
ne zaman ki,
nerdeki,
hangi sınıftan?
onların insanları,
bizim insanlarımız.
ve her şeye rağmen
yeni bir dünya için yapılan kavga.
sonra sen
ben
bir kırık küvet
ve benim
kendime karşı duyduğum merhamet...
kar durdu.
sökmek üzre şafak.
utanarak
odaya döndüm.
o anda uyansaydın
sarılıp boynuna...
uyanmadın.
evet,
çok şükür nezle bile değilim.
şimdi?
zaman zaman hatırlayıp
zaman zaman unutacağım.
yine yan yana yaşayacağız
beni sevdiğine emin olarak.
4
altı ay kadar geçti aradan.
bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.
10 Mayıs 2015 Pazar
7 Mayıs 2015 Perşembe
Başlıksız Oyun (II)
....
http://registagrande.blogspot.com.tr/2015/03/baslk-bulan-mail-atsn.html
http://registagrande.blogspot.com.tr/2015/03/baslk-bulan-mail-atsn.html
Gülümsedim, ama bu gülümsemede bulunurken yüzüne kaçamak
bir bakış atmayı da ihmal etmedim tabii. Suratındaki o anlık düşünceyi,
şaşkınlığı hissetmek istedim. Bu tam olarak konuşmaya bir sıfır ileride başlamak
isteyen insanların kullandıkları basit taktiklerdendi. Bu sayede ilk
cümlelerimi hızlı bir şekilde sıralarsam beklemediği darbeleri alan boksörler gibi
olacak ve cevap verme süresi uzayacak. Bu da bana tam olarak düşünmek için
ekstra süre verecek, ama bu sırada cümlelerimde kesinlik olmaması ve havada
kalması da önemliydi. Hatta bunları yaparken anlattıklarımın oldukça açık
olduğunu düşünüyormuş numarası da yapacaktım.
“İçinizi rahat tutun. Çoğu şeyi farkediyorum. Biz zaten sizi hep yanımızda biliyoruz ve bu sayede şu içindeki durumumuzda bile rahat hissediyoruz. Bize olan bu desteğiniz çok önemli. Özellikle de Gülçe için.”
Kabul mu etmiştim yoksa red mi? Sanırım cümlelerimden sonra tek düşündüğü şey bu. Sadece bunun cevabını aradığına adım gibi eminim. İşte beklediğim duraksama.
“Kendimi anlatabildim umarım.” Sanırım artık iyice kafası karışmıştı. Aslında direk tekrar sorabilirdi. Ama bu sorudan içten içe de korkmuyor değildim. O yüzden bu konuyu düşünmek için kendime vakit ayırmam gerektiğini farkettim. Düşünelecek ne vardı, benim kızımdı, benimle kalacaktı, ama ebeveyn olduğunuzda bu söylediklerimi daha iyi anlayacaksınız.
“İzninizle Gülçe’ye bakayım.”
“Tabii oğlum, buyur”
Suratındaki ifade tam olarak istediğim haldeydi, O da yorulmuş bu işlerden. Erkekler, erkekler… Kadınların planlarını da kendi planlarıymış gibi sürmek zorunda olanlar. Aslında bu surat kelimesi çok sert, yumruk atılacakmış gibi, yüz diyelim biz, yüzündeki.
II
“İçinizi rahat tutun. Çoğu şeyi farkediyorum. Biz zaten sizi hep yanımızda biliyoruz ve bu sayede şu içindeki durumumuzda bile rahat hissediyoruz. Bize olan bu desteğiniz çok önemli. Özellikle de Gülçe için.”
Kabul mu etmiştim yoksa red mi? Sanırım cümlelerimden sonra tek düşündüğü şey bu. Sadece bunun cevabını aradığına adım gibi eminim. İşte beklediğim duraksama.
“Kendimi anlatabildim umarım.” Sanırım artık iyice kafası karışmıştı. Aslında direk tekrar sorabilirdi. Ama bu sorudan içten içe de korkmuyor değildim. O yüzden bu konuyu düşünmek için kendime vakit ayırmam gerektiğini farkettim. Düşünelecek ne vardı, benim kızımdı, benimle kalacaktı, ama ebeveyn olduğunuzda bu söylediklerimi daha iyi anlayacaksınız.
“İzninizle Gülçe’ye bakayım.”
“Tabii oğlum, buyur”
Suratındaki ifade tam olarak istediğim haldeydi, O da yorulmuş bu işlerden. Erkekler, erkekler… Kadınların planlarını da kendi planlarıymış gibi sürmek zorunda olanlar. Aslında bu surat kelimesi çok sert, yumruk atılacakmış gibi, yüz diyelim biz, yüzündeki.
II
Bizler aklımızdaki çoğu olguyu yaşatmayı çok severiz,
herkes bir olgunun temsilini taşır hayatlarında, aslında bu onların gücünden ya
da güçsüzlüğünden kaynaklanmaz. Bu onların imrendikleri ve uygulamaya
çalıştıkları hayat hikayesinin renksiz taşlarının tamamıdır. Baskınlığının
başarısını simgeler insanlardan bu özelliği taşıdıklarını duymaları. Sizler tüm
güzel olguları taşıyın, çocuklar gibi. Güzelime de bakın nasıl oynuyor, aslında
tüm olayları hissediyor, ama verilen bu eğlence arası enerjisini harcamak
yerine kendini yenilemek olarak kullanıyor. Sizler de çevrenizdeki mutluluk
yuvalarından bunları gözlemleyebilirsiniz. Enerji kavramının ete kemiğe
bürünmüş halleridirler, halleriydik.
Burada benim şöyle bir teorim olacak. Aslında bizler ne kadar yaşlansak da aynı enerjiye sahip oluyoruz, sadece bunu tekrar eski hızında yenileyemeyeceğimizdendir ki çoğu hareketlerimiz ivmesiz ve yerli yerinde oluyor. Buna kendimizi kandırmak için olgunluk/oturaklılık gibi isimler vermişiz hatta.
Burada benim şöyle bir teorim olacak. Aslında bizler ne kadar yaşlansak da aynı enerjiye sahip oluyoruz, sadece bunu tekrar eski hızında yenileyemeyeceğimizdendir ki çoğu hareketlerimiz ivmesiz ve yerli yerinde oluyor. Buna kendimizi kandırmak için olgunluk/oturaklılık gibi isimler vermişiz hatta.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)